336 liralık cumhuriyet ! ! !

Cumhuriyetim 86. yılında çok yaşa! Havai fişekler de bittiğine göre, hadi kaldırın tezgahları, kapadık kardeşim.

Evet Cumhuriyet bayramı kutlamaları bende böyle bir hava bıraktı. Türkiyemiz, cumhuriyet heyecanını, o 1920lerdeki ihtişamını çoktan geride bırakmış, 29 Ekimlerden 29 Ekimlere hatırlanan bir CUMHURİYET havasında solumaktaydı yeni sabahı, tıpkı diğer günlerdeki gibi.

Gazilere zam haberi başlık olarak sevindirici olsa da, 327 lira olan maaş, 336 liraya çıkıyormuş. Voaaayy... Günün diğer önemli gelişmeleri arasında, Saba Tümer'in Galatasaraylı Ardayla ilişki yaşadığı ve performansını düşürdüğü haberlerini inkar ederken sarfettiği "Eğer performans düşüren bir kadın olsaydım, Alex ile birlikte olurdum GS de maçı 10-0 kazanırdı" sözü var. Bakınız, ben bile özet geçtiğim halde ne kadar uzuuun uzuuun anlattım.

İşte bu yüzden magazin sevmiyorum arkadaş. Üzerine oturup düşünebileceğin, hayır bu böyle olmamalı diyebileceğin, düzeltebileceğin, insanca yaşanması için mücadele edilebilecek birşey yok magazinde. Magazinin CANI CEHENNEME! Benim huzurum için kolunu, bacağını, gözünü ve bilimum vücudunun bazı kısımlarını bu ülkeye feda etmiş bir kişiye maaş diye 336 lira veriliyorsa... Durun arkadaş derim ben. Derim ama kime derim onu da bilmiyorum. 336 lira ya... Bir insan bugünün şartlarıyla bu paraya geçinebilir mi ki? Türkiye nin neresinde olursan ol, bu parayla geçinemezsin.

Bu cumhuriyet kimin için hacı? Senin benim için. Bu gaziler kimin için bir şeyler(organ bazında) feda ettiler? Senin benim için. Peki bu magazin kimin için? Senin benim için?!?

Magazin basınını sevmeyen biri olarak, bugün bu halkın, özellikle bugün 29 Ekim'in ertesi günü, bazı şeyleri sorgulamasını isterdim. Bizi Saba Tümer'in açıklaması mı yoksa gazilere verilen maaş mı daha çok ilgilendiriyor, inanın çözemedim...

Yazımın son satırlarını Hakkı Yalçın'ın bugünkü yazısından kısa bir alıntıya ayırıyorum;

Halen 327.8 lira olan gazi maaşı, yılbaşında 336 liraya yükselecek.
Eskiden gazeteler destek olurdu bu insanlara. Öğrenciler, toplum kuruluşları ayağa kalkardı. Şimdi işçilerin sağcı, Nişantaşı'nda oturanların solcu olduğu bir ülkede...
Gel de de gazilere yapılan zammın karşısında duracak kitle üret.
Geçti o günler! Artık gündeme bomba gibi düşen haberler ülkesiyiz.


İlgili yazı için tıklayın.


Not: Saba Tümer'e karşı bir kin, nefret vs birşey beslediğimden değil, gündemin şu an onun üzerinde olmasından rahatsızım. Çok daha önemli mevzular varken. Zira Saba Tümer'den bahsetmesem, Keita'nın Carlos'a attığı yumruktan bahsederdim. Veya başka bir şeyden...

Gol be gol!


Yıllardır futbolcuların süperötesi gol sevinçlerini görüp imrenmişimdir. Kesinlikle yandaki sevinç bunlardan biri değil, en başından söyleyeyim :) Sırf gol attıktan sonra sevinebilmek için futbolcu olmak isterdim, o kadara kadar yani. Gol attıktan sonra sözde arkadaşlarına yumruk atıyormuş gibi yapanlar mı dersin, bebek sallıyormuş gibi yapanlar mı... Bir aralar timsah yürüyüşü denen olay vardı ya... Çok süper hadiselerdir. Hele hele samba yapanlar...

Futbolun güzelliği burada yatıyor...diye düşünürdüm. Taki sevincin dozunu kaçıranlar, olayın bildiğin bokunu çıkaranlar olduğunu bilmeden önce. Takım ruhu yazımda bunun biraz daha değişik versiyonunu gözlemlemiştim de... Buna benzer bir olayın Türkiye'de gerçekleşeceğini hiç düşünememiştim. Böyle rezalet görülmedi başlığıyla habere konu olan Antalyaspor - Diyarbakırspor maçı, olayın Ohannes ilçe sınırlarında gerçekleştiğini düşündürüyor. Hatta üstüne bir de Yarra Yering şarabı içersek... Dokunmayın keyfimize.

Olayı kısaca özetlemekte fayda var, Veysel, Necati sen ne taşhaklı adammışın be abi deyip attığı gole seviniyor... Hacı herşeyi anladım da niye iyice tutuyorsun? Hayır elin değer, hemen çekersin falan da... Gariptir, bir de Hürriyet foto-galeri yapmış. Seksi resimler için tıklayın.

Veysel: (iç ses: gol oldu lan, vallaha Necati gol attı, fırsat bu fırsat) goooooool...
Necati: Gooo... ohooo?!? ohoool?

Tabi böyle bir diyalog muhakkak yaşanmadı da, sanki yaşanmış gibi bir hava esti burada, monitörlerin başında.. Gözler hakemde sayın seyirciler, aman aman o da ne! Orta hakem yan hakemi düdüklüyor sayın seyirciler...

Necati gol attığına bile sevinememiştir vallaha billaha. Hayır işin kötü yanı, adam bundan sonra bilerek kaçırır da ya...

Ya da bir ihtimal daha var (o da ölmek mi deeeeeeersiiiiiiiiiiiin, TRT TSM grubundan geldi sayın seyirciler) Necati'nin de hoşuna gider ve bir nevi doping etkisi gösterir?!?

Takım Ruhu

Lan... var ya... hakikatten birşey diyemiyorum artık ba. Nasıl bir takım ruhuymuş abi bu. Sanat için soyunmak falan anlıyorum da... Takım ruhu için tabiri caizse takımları tutmak... Çok ilginç lan. Böyle bir girişi yapmama sebep olan olay, Goal.com un Türkiye sitesinde geçen haber. Takım ruhu için oyuncularımı dudak dudağa öpüştürdüm demiş Bosna Hersek milli takım teknik direktörü.

Oha be dayı. Cidden çüş, bürst hatta yuh. Hayır herşeyi geçtim nasıl öpüştürdü lan?

-Hamit, öp bakıyım Emreyi.
+?!?
-Öpsene olum.
+Tabi hocam.
-Ayol öyle değil beeee... Alt dudağı al ağzına. Al al al al... Hala bakıyor ya hayvan.
+Ho...ho... hocam?
-Herşey takım ruhu için çocuklar. Yirmi küsür tane filinta gibi kaslı kaslı herif bir odaya dizilirse, ben Cemil İpekçi, takım ruhumu böyle tasvir ederim. Ayol öpsene evladım...

Bundan gayri öpüştürme tarzı ya da ne bileyim, işte... Takım RUHU nasıl sağlanır bilemedim. Ama teknik direktörüm bana gelecek ve öp arkadaşını diyecek... Lan var ya... değil bir daha milli takıma girmek, futbol bile oynamam be. Demek ki iş oyuncularda bitiyor. Vermeseydiniz baba o kadar taviz. Domal dese şimdi bu adam... Takım ruhu demiş geçmiş arkana ruh çağırıyor, yok yok şeytan çıkarıyor...

La bi gidin ya...

Robotla sevişmek


Herşey onun o hafif latin havası veren, esmer tenini farketmemle başladı. Benim olmalıydı dedim kendi kendime. Efendim abi diye sordu spotçu genç, benim olmalı diye tekrarladım bir öncekinden biraz daha kısık sesle. Spotçu çocuk gülümsedi, ne gülüyorsun lan yavşak yavşak diye sorunca bozuldu. İnsanları kırmayı sevmeyen ben zerre umursamamıştım. Benim olmalıydı o. Auraydı ismi. VESTEL AURA 1000 CS...

İlk Temas

Yanına yaklaştım şöyle üstüne hafifçe bir dokundum. Çok pürüssüzdü. Olamaz böyle birşey dedim kendi kendime. Yine o sesi duydum, spotçu gençti ensemin dibindeki, yine efendim abi diye sordu. Lan dedim sen beni mi takip ediyorsun. Yok abi dedi. Ben bi ihtiyacın olursa diye buradayım. Lan dedim ensemde ne işin var? Yok abi bi işim yok dedi. Lan bir dokunmayı bile çok görüyorlar diye düşündüm. Benim olmalıydı o. Alıp eve götürmeliydim ve başbaşa kalmalıydık, burası çok kalabalıktı çünkü. Rahat olamıyorduk ikimiz de. Onun da rahatsızlığını bana karşı tepkisiz kalmasından anlamıştım. Onu incitmemek için diğer ürünlerle ilgileniyormuş gibi yapmaya karar verdim. Sırasıyla bulaşık makinesi, televizyon, ütü masası... öyle boş boş dolanıyordum, baktığım hiçbirşeye aslında bakmıyordum çünkü aklım ondaydı. Abi sen neye baktın diye tiz bir sesle yine o nefesi hissettim ensemde. Allah belanı dedim irkilerek. Olum sincap gibisin lan, bir ordan bir burdan. Duyamayacağı bir mesafedeydim artık rahat olabilirdim, şunu istiyorum dedim bi yandan parmağımla işaret ederek. Kolay abi dedi. Kredi kartına 12 taksit yapıyoruz, istemeeeeem diye bağırdım. Mağazayı çınlatmıştım adeta. Peşin vereceğim parasını dedim. Siz beni ne sanıyorsunuz ki... Genç korkmuştu. Beni satış servisine yönlendirdi. Parayı verdim, montaj yarın öğlen vakitlerinde dediler. Eve gittim... İnanır mısınız heyecandan uyuyamamıştım.

Ertesi gün montaj işlemleri bittikten ve elemanları hızla kapı dışarı ettikten sonra, başbaşa kalabilmiştik nihayet. Hemen oracıkta, birbirimize sahip olduk. İnanılmaz bir deneyimdi. İlahi bir aşk gibiydi adeta. Günler haftaları, haftalar ayları, aylar da yılları böylece kovalarken, o berbat gün geldi. Bozuldu. Hemen servisi çağırdım, alıp gittiler. Benim de gözüme bu gazete haberi ilişti.

Hürriyet'e göre, 5 yıl içerisinde robotlarla sevişebilecektik. Bense gülümsedim. 5 yıl sonra robot ister misiniz deseler de, hiç birşey senin yerini alamaz auram...

Şişeyle gelemeyen ecel


Kaynağı Hürriyet olan habere göre amcanın biri makatına şişe sokarak intihar(!) etmeyi denemiş. Haliyle ecel de gelip amcamı bulmamış...

Bu haber, medyanın ya sahte haber yapmak için ne hallere geldiğinin göstergesidir, ki bu durumda sözlük ortamlarında paylaşılan linke tıklanarak arama motorlarında üst sıralara çıkılır, ya da amcam ciddi bir cinsiyet bunalımında olup, eşinin yakalaması üzerine "intihar canım,eki eki hehe uhuhu yih yih" efektleri ile olayı örtbas etmeye çalışmış belli... Zira intihar etmek isteyen insan soda şişesiyle değil 20 lik damacanayla dener aynı işlemi. He o zaman da ölüm garanti değil ama...

Olayın gerçek olması ihtimalinden yola çıkarak, e be amca diyorum, hiç mi hayatta kalma ihtimalini, böyle yurdumun dört bir yanının sana giren çıkan nesneleri konuşacağını düşünmedin? ya da ölsen daha mı kötüydü acaba?
-Nasıl bilirdiniz rahmetliyi?
+Çok ibneymiş.
Hadi bakalım amca, eğer intihar etmek istiyorsan bundan sonra daha sağlam olaylar denemelisin, misal; bir fil bulup müshil hapı yutturduktan sonra arkasında bekleyebilirsin mesela. Şişe denemesinden sonra çok da yakışır sana hani.

Ekim zamanı

1 haftadır birşeyler yazmadığımı farkettim. Meşguliyetler içerisinde zaman bulamadım sanırım. Aöf yle uğraşıyorum, kayıt işlemleri falan... Yarın öbürgün resmen öğrenci olacağım yine. Hem de okula gitmeden : ) AÖF nin böyle bir güzelliği var. Bir öğrencinin sahip olduğu her hakka sahipsin ve okula gitmiyorsun. Oh la la... Gerçi normal üni mezununa göre iş imkanı biraz daha daralıyor ya. Onu da bittiği zaman düşünürüz artık :)


Ekim ayının neredeyse ilk haftası bitti bile. FilmEkimi festivali başlıyor yine. Gidecek olanlar varsa şimdiden söyleyeyim, festival kapsamında gösterilecek olan Five Minutes of Heaven'a gitmeyin. Önceki yazıma bakarsanız iyi olur bu konuyla ilgili. Diğer filmleri bilmiyorum ama, çok dikkatimi çeken, ismini okuyunca heyecanlandığım bir film bulamadım. Bu aralar zaten bir tek Inglourious Basterds var ismini duydukça heyecanlandığım. Tarantino'dan sebep, güzel bir film olmasını bekliyorum. Tamam hayatımı değiştirecek nitelikte bir film beklemiyorum zaten ama... Yine de daha önce denenmemişi denemiş olduğuna dair duyumlar aldım. Merakla izleyeceğim günün gelmesini bekliyorum. İzleyeceğim gün ne zaman gelir, onu hiç bilemiyorum ama. Bir de şu filmin adını öğrenebilsem :) filmin adını oluşturan 2 kelime de değiştirilmiş. Onun sebebini merak etmiyor da değilim,ama onu da özellikle araştıracak kadar da merakta değilim ne yalan söyleyeyim. En fazla gugıl'a soruyorum söylüyor.

Şimdilik söyleyeceğim fazla da birşeyim kalmadı. Hoş, yazıya başlarken de birşeyler söylemeyi planlamıyordum ya... Fena nezle olacağım gibi duruyor. Burnum çeşme oldu, durmak bilmiyor.
 

Kopi-Rayt!

Kopirayt da denmekte gerçi kendisine ama kullanım ve kıllanım koşulları sanki daha bir türkçe, daha bir bizden, senden benden geldi kulağıma ya da parmağıma...Buralarda bir yazıyı beğendiysen eşle dostla paylaşmaktan çekinme. Yok eğer, o yazının tamamımın veya bir kısmının senin olduğunu düşünüyorsan, veya içindeki bir öğenin senin olduğuna inanıyorsan, arkadaşım de ne iş? Haberleş benimle... Hacı ne iş diye sor bana. Bir sor neden diye... Belki de istemeden yaptım?! Öyle işte, aklına takılanı sor bana. Yazının altına yorum yap veya mail at. Mutluluğun resmini bulursan bana da forwardla hatta. Sahi o forward mailleri de hiç sevmem be... Ama mutluluğun resmi bir başka be cankanım... Yolla bana, forwardla... Unutma ama hemi?

Firefox güzel gösteriyor...

Bu site en iyi firefoxta görüntülenir. Evet yandaki abla kadar iyi bir şekilde görüntülenmese de, sitenin genel olarak bazı ayarları, görüntü hedeleri falan filan firefox ile daha bir cillop olmakta. Renkliler daha renkli beyazlar daha beyaz gözükmekte. Firefox evinizin tilkisi... Kullanın kulandırtın. Bu vesileyle eğer siteyi ziyaret ediyorsa pek sevgili fox-kızı Alexandra Ansgar(ki kendisi resimdeki apla)’a ve Avşar kızı Hülya Avşar’a da sevgilerimi sunuyorum. Sahi neden Avşar kızı? Yani bi Sevtap Parman’a neden parman kızı denmiyor ki? Bak merak ettim şimdi.

Portakalı saydım...

O değil de benim portakalı soyup, başucuma koymam gerekiyordu, yanlış yaptım. neyse...

kişi taze düştü.