Cennetten 5 Dakika çalmak neye patlar?


Five Minutes of Heaven yani cennetten 5 dakika, 29 Temmuz 2009 tarihli yeni bir film. Daha henüz izlemiş biri olarak direkt izlemeyin derim.

Hele bir de Türkçe isminin ölüme beş kala gibi berbat bir isim olduğunu da düşünürsek.. kaçın kaçın... atın atın eskimiş çoraplarınızı atın... (hey gidi 70lerin müjde parizyen çorap reklamı)

Başrolündeki Liam Neeson'ın her ne kadar iyi bir oyunculuğu olsa da... Ve izleyenleri gerçekten vicdan azabı çektiğine dair ikna etse de... Ki Liam Neeson için ayrı bir parantez açıyorum... Kingdom of Heaven daki rolüyle beni kendine hayran bırakan bir oyuncudur kendisi. Kingdom of Heaven'da tekrar tekrar izlemekten keyif aldığım bir film. Neyse, Liam Neeson için parantezi kapamadan imdb den bir araştırın derim. Kariyeri gerçekten göz dolduruyor.

Peki kariyeri bu kadar iyi olan biri niçin böyle bir filmde oynamış? Aslında bu tartışma konum değil. Fikrimi açıklar sorum.

Film, Kuzey İrlanda'da katolig ve protestan çatışmasının geçtiği zamanlarda başlıyor. 16 yaşında bir genç, sırf övgü almak,saygı duyulan biri olmak, belki kendini ispatlamak için örgütlerden birine katılıyor. Ve katolik birini öldürüyor. bu ölen katoliğin kardeşi de ufacık velet, dışarda top sektiriyor. tabi bu ölüm sahnesine şahit oluyor. sonra valide bu bebeyi suçluyor falan. aradan uzun zaman geçiyor. bir reality şov tadında program bunları buluşturmak istiyor. ölen adamın kardeşi son anda buluşmaktan vazgeçiyor. sonra katilimiz (Liam abi), mağdur kardeşin yaşadığı yere gidiyor. bu kardeş adamı öldürmeye çalışıyor, başarısız oluyor falan.. SORNAcığıma, bu kardeş, bitti sana öfkem kalmadı diyor ve film bitiyor.

Bu anlatılanları bir saat 20 dakikaya uzatın. işte böyle yavaş ilerleyen pek bir hareketin olmadığı bir film.

Özetle boş zamanınız varsa (çoook çok boş zaman) izleyin. Yoksa para verip sinemaya gideyim falan demeyin.

"Cennetten 5 Dakika çalmak neye patlar?" yazısına bir kimsecik bile yorum yapmamış!

Yorum Gönder

Çok mecburi değilse küfür etmeyin. Bir de emoysanız yorum falan yazmayın. Yazacaksanız da düzgün bir Türkçe ile yazın. Olm vallaha anlamıyorum lan!

 

Kopi-Rayt!

Kopirayt da denmekte gerçi kendisine ama kullanım ve kıllanım koşulları sanki daha bir türkçe, daha bir bizden, senden benden geldi kulağıma ya da parmağıma...Buralarda bir yazıyı beğendiysen eşle dostla paylaşmaktan çekinme. Yok eğer, o yazının tamamımın veya bir kısmının senin olduğunu düşünüyorsan, veya içindeki bir öğenin senin olduğuna inanıyorsan, arkadaşım de ne iş? Haberleş benimle... Hacı ne iş diye sor bana. Bir sor neden diye... Belki de istemeden yaptım?! Öyle işte, aklına takılanı sor bana. Yazının altına yorum yap veya mail at. Mutluluğun resmini bulursan bana da forwardla hatta. Sahi o forward mailleri de hiç sevmem be... Ama mutluluğun resmi bir başka be cankanım... Yolla bana, forwardla... Unutma ama hemi?

Firefox güzel gösteriyor...

Bu site en iyi firefoxta görüntülenir. Evet yandaki abla kadar iyi bir şekilde görüntülenmese de, sitenin genel olarak bazı ayarları, görüntü hedeleri falan filan firefox ile daha bir cillop olmakta. Renkliler daha renkli beyazlar daha beyaz gözükmekte. Firefox evinizin tilkisi... Kullanın kulandırtın. Bu vesileyle eğer siteyi ziyaret ediyorsa pek sevgili fox-kızı Alexandra Ansgar(ki kendisi resimdeki apla)’a ve Avşar kızı Hülya Avşar’a da sevgilerimi sunuyorum. Sahi neden Avşar kızı? Yani bi Sevtap Parman’a neden parman kızı denmiyor ki? Bak merak ettim şimdi.

Portakalı saydım...

O değil de benim portakalı soyup, başucuma koymam gerekiyordu, yanlış yaptım. neyse...

kişi taze düştü.