Who the fuck I am?

Daha önceden yazdığımdan daha farklı içerikte bir ben kimim olacak bu. biraz daha konsept sanırım. konseptimiz de “kim niye benimle sevgili olmak istesin ki?” sorusu. Özgüvenim her zaman tavan yapmıyor. Ha hiç bir zaman, bir kızla konuşmayacak kadar da düşük olmadı şükür ama yoldan çevirip bir kahve içer miyiz diyecek kadar da yükselmedi. Ne bileyim, mesela cafedeki garson hatuna kısa saçın yakıştığını da söyledim pek ala, dünkü market kasiyeriyle de flörtleştim yani. Ama biraz daha fazlası lazım zaman zaman. Bana hatırlatılmalı.

  • Bir kere herşeyden öte, gülen ve güldürmeyi seven bir adamım. Benimle birlikte zaman geçiren biri pek ala gülebilir, eğlenebilir. Ha gerçi geçmiş tecrübelerimden, bir gram tebessüm bile ettiremediğim hatunlar da oldu ya, hiç bir zaman benim için olmadılar. Ama gülmekten karnını ağrıttığım dişi kişi sayısı çok çok daha fazla. işte bunu biliyorum.
  • Dinlemesini bilirim. Yargılamadan hem de. Peşin hükümlere varmadan dinlerim. Hak vermek için dinlerim. İyi bir dinleyiciyimdir.
  • Dinleyici olduğum kadar, söz hakkı verilirse, iyi de konuşabilirim. Ağzım laf yapar. Evet bazen nutkumun tutulduğu da oluyor yalan değil ya, insanız neticede. Vakti zamanında iş yerinden bir hatun şahsın “muhabbetin çok güzelmiş be” dediği oldu. Bir başka hatun şahsın da “boyun biraz daha uzun olsa seninle sevgili olabilirdim” dediği de olmuştu. İkisi de evli. Evet ikisi de gayet tipsiz hatunlardı kabul: (
  • Fucking yeah. Benimle olmazsa, benden bir bilemedin iki sonra pek ala evleniyor hatun şahıslar. Kısmet açma konusunda başarılıyım sanırım.
  • Zeki  bir adamım. En azından söz konusu şey, teknik bir hadise ise evet zekama güveniyorum. Duygusal zekam çok da iyi değil ama idare ediyorum sanırım. Daha çok sosyal zekam mı kötü aslında ya. bilemedim de. Yoksa pek ala insanlara empati de sempati de duyarım.
  • Çok tipsiz sayılmam aslında ama yakışıklı kesinlikle değilim. Zaman zaman iyi giyiniyorum. Yani uğraşırsam kesinlikle bir tarzım olur. Ama gram siklemiyorum zaman zaman. Hatta çoğu zaman. Ha sikleyecek çok da ortama girmiyorum, onun da etkisi var elbet.
  • Sırf centilmenlik olsun diye centilmenlik yaptığım oluyor. Hiç bir karşılık beklemeden hani. Özümde öküz değil de centilmen var bence. Damarıma basılmazsa gayet centil centil bir men olurum.
  • Yatakta iyiyim diyemem aslında. Dünyanın en tecrübeli erkeği değilim, ama uzun gidiyorum. Performans konusunda tırt sayılmam. Hatta benim diyen hatunu tüketebilirim. 3 5 dakika değil 50 55 dakika diyorum. Ama çok yoruluyorum be. Biraz spor yapıp kondüsyon edinmem gerekir sanırım. Bir de oralım fena değildir. Güzel noktalara değinirim. Ön sevişmeyi de uzun tutarım. Yani, işi bitince sırtını dönüp yatan erkek modelinden değilim pek.
  • Hatun şahsın ne giyeceğine, nasıl makyaj yapacağına karışabilirim. Ve bunu kıskandığımdan ziyade, daha güzel bir hatun görmek için yaparım. Kot tişört bir hatun yerine, çiçekli elbiseli bir hatunu tercih edebilirim. Veya makyajsız yerine, doğal tonlarda hafif makyajlı bir şey hani. Olur. Makyaj yapan kadına karşı fetişist duygular da besliyorum zaten. 
  • Sırasıyla iki ve bir önceki maddelerle ilintili olarak, fanteziye açık bir adamım galiba. Mesela makyaj yaparken yakaladığım bir hatunla sevişmek isteyebilirim galiba. Gürkanın elli tonu!
  • Duygusal herifin tekiyim. Yakın zamana kadar bekaretimi korudum. Bekaretimi 25 yaşında kaybettim. O zamana kadar birini sevip, onunla sevişebileceğime inandım. Artık kimseyi sevebileceğime pek de inanmıyorum. Beklediğim için de pişman değilim hiç.
  • Prensipleri olan bir adamım. Dikinin doğrultusuna gitmem. Ölçer biçer tartarım. Yoluma uyarsa yaparım,yolumda giderse yaşarım.
  • İdealleri ve hayalleri olan bir adamım. Çocukluk hayalim olan kaptanlığı (3. kaptan) şu anda aktif olarak yapıyorum(esasında an itibariyle zabitlik ehliyeti sınavlarına giriyorum ya, neyse). Daha ne konuşuyoruz ki?

karanlık hissediyorum bu aralar

Bu aralar insanlara kızgınlıklarım, kırgınlıklarım biraz üst seviyelere çıktı galiba. Hal böyle olunca da suç(!) kavramını karşı tarafta aramayı bırakıp kendime bakmaya çalışıyorum. ne kadar başarılı olduğum muhtemelen sorgulanır. Ama özür dilerim cümlesini duyma sıklığımın artması da tesadüf değil sanırım.
Bakarsan aslında, çok da boş şeylere kızıyor sayılmam be. Yani çuvaldızı ne kadar kendime batırırsam batırayım, haklı olduğuma inandığım bir nokta hep oluyor. bununla beraber çuvaldızın acıtan tarafı da genelde kendi sosyal zekamın çok da yüksek olmadığına inanmamla son buluyor. İşin özeti gün sonunda gerizekalısın olum işte diyorum.
Çoğunlukla duyduğum bir laf var... "iyi bir insansın." bu bir lanet mi, lütuf mu? veya bir övgü ifadesi mi yoksa yergi ifadesi mi? eğer lütufsa, değer verdiğim insanlar tarafından aynı verdiğim değeri bulamıyor olmak, neyin karşılığı? yok eğer lanetse, karşıma çıkan ve benim saygı duyduğum, sevgi beslediğim insanlar neyin ödülü? övgü ifadesi ise, niçin geriliyorum bana iyisin dedikleri zaman? yok eğer yergi ifadesi ise... neyse ya işte. karmakarışık bir denklem. ve bendeki matematik sanırım çok da kuvvetli değil.
insanlar, hayatlarındaki dönüm noktalarıyla şekil kazanıyorlar. yani en azından benim inancım bu yönde. birisi için, köpeğinin hayatına girmesidir, bir başkası için üniversiteyi kazanması... benim açımdan da, galiba babamın öldüğü gün, annemle ablama güç vermek için savaştığım an oldu. tam da belki de bu yüzden, sevgilim veya arkadaşım hiç farketmez, değer verdiğim kadınlara güç vermeye, destek olmaya çabalıyorum. ama başarısız oluyorum be hep. ya da en azından ablam dışında çok da başarılı olduğumu hissettiğim bir örnekle karşılaşamadım.
sadece kadın olarak değil de, tüm arkadaşlarıma karşı koruyucu, ne biliyim, dertlerini dinleyici, o insanların sadece yanında olduğumu hissettirmeye çabalayıcı bir insan olduğumu da biraz daha sonraları farkettim. garip bir şekilde, benim yanımda çok da fazla insan olmadığını farketmem de aynı tarihlere denk geliyor. trajikomedi hayatın hep içinde işte.
hayatımdan 3 5 insanı, gerçekten bana yakın gözüken, değer verdiğim 3 5 insanı çıkarırsam nasıl olur acaba diye sorguluyorum bu aralar. benim arayıp sorduğum, ama onların pek de arayıp sormadığı insanlar. galiba onlar hep böyleydi de, bana bu aralar fazla geliyor ya. ya da bu aralar bana fazla gelen şeyler, o insanlar için de yeni. karmakarışık hissediyorum. birazcık bulanık ve bunalık. imkanım olursa, insanlardan uzakta yaşamak istiyorum. değer verdiğim insan sayısı, az olacak. onların da bana değer verdiğini hissedeceğim...
ya da bir gün herkes gibi ben de ölüp gideceğim, ve hepsi bitecek.

hoşgeldim partim



  • yıllar sonra tekrar blogger a dönüş yapıyorum, çünkü yazmaya ihtiyaç duyar hale geldim. tembellikten sıyrılmam lazım. hem eski yazdıklarıma baktığımda gayet keyif alıyorum. kendimi seviyorum ya. ben olsam, benimle takılırdım. eğlenceli adamım. kafa dengiyim.
  • kısa kısa hal ve gidişten bahsederek dönüş yapayım hazır kimseler yokken. bir ara blogu takip eden insan sayısı çoğalmıştı. sanırım okunmak beni geriyor. bir de sağolsun, blogger a bir link koyduğunuzda tumblr gibi facebook gibi otomatik olarak algılayıp, uygun bir fotoğraf koyup, link olarak çıkmıyor da düz yazı olarak çıkıyor. halbu sebepten, (aslında direkt olarak tembellikten) blogu tumblr a taşımıştım. ı ıh. olmadı. ısınamadım. 2 sene sonra farkettim. blogger hep bir daha farklı imiş meğer isem.
  • facebook ta günün anlam ve önemine uygun bir fotoğraf paylaşmayan insan, tam olarak profil sahibi denemez sanırım. sanırsın herkes sanatçı, başbakan, çok mühim insanlar... kayahan a rahmetler dilerim, ışıklar içinde uyu falan demeler... yaa bırakın bunları.. kaçınız üç kulhuvallah bir fatiha okudunuz lan adamın arkasından. veya ne bileyim kaç güvercin kestiniz hades e adak olarak... (ciddideğildim blog tüm inanışlara saygı duyar tabi yorrağam ne sandın) demem o ki, facebook samimiyetsizlikten yıkılıyor. gram hazzetmiyorum ama mecburum bir çok insanla kolay, hızlı ve etkili iletişim kurmak için açık tutmaya. (tamam zuckerberg im parayı sen muhasebeye bırak ben alırım)
  • saçların yanı kazınmış üstü uzun bırakılmış modası geçmedi gitti hala. ilk olarak geçen sene (2014) italya'da napoli taraflarını gezerken görüp (daha doğrusu bu kadar yayıldığını görüp) italya nın tek berberle nasıl ayakta durduğunua şaşırmıştım da... meğer model öyleymiş. modaymış. azalarak bitmesini rica ediyorum artık kendisinden.
  • bu aralar, yine dersler, sınavlar... artık sanırım yüzüp kuyruğuna gelmek durumları. bir yandan ehliyet sınavlarına çalışıyorum. (seyiri geçtim 1 nisan itibariyle, kalır 5 ders:) açıköğretimin son dönem sınavları var. bakalım bu sene biterse güzel olur. bitmezse de... hayırlısı be gülüm.
  • artık bu saatten sonra, maddi manevi, tam olarak evet bir noktaya geldim, diyebileceğim bir noktadayım. son viraj kaldı. ölmez sağ kalırsak, bu saatten sonra üstüne koyarak ilerleme modeli içerisinde yaşayacağız. (parti propagandası gibi oldu bu da, ama neyse. idare ediverin)
 

Kopi-Rayt!

Kopirayt da denmekte gerçi kendisine ama kullanım ve kıllanım koşulları sanki daha bir türkçe, daha bir bizden, senden benden geldi kulağıma ya da parmağıma...Buralarda bir yazıyı beğendiysen eşle dostla paylaşmaktan çekinme. Yok eğer, o yazının tamamımın veya bir kısmının senin olduğunu düşünüyorsan, veya içindeki bir öğenin senin olduğuna inanıyorsan, arkadaşım de ne iş? Haberleş benimle... Hacı ne iş diye sor bana. Bir sor neden diye... Belki de istemeden yaptım?! Öyle işte, aklına takılanı sor bana. Yazının altına yorum yap veya mail at. Mutluluğun resmini bulursan bana da forwardla hatta. Sahi o forward mailleri de hiç sevmem be... Ama mutluluğun resmi bir başka be cankanım... Yolla bana, forwardla... Unutma ama hemi?

Firefox güzel gösteriyor...

Bu site en iyi firefoxta görüntülenir. Evet yandaki abla kadar iyi bir şekilde görüntülenmese de, sitenin genel olarak bazı ayarları, görüntü hedeleri falan filan firefox ile daha bir cillop olmakta. Renkliler daha renkli beyazlar daha beyaz gözükmekte. Firefox evinizin tilkisi... Kullanın kulandırtın. Bu vesileyle eğer siteyi ziyaret ediyorsa pek sevgili fox-kızı Alexandra Ansgar(ki kendisi resimdeki apla)’a ve Avşar kızı Hülya Avşar’a da sevgilerimi sunuyorum. Sahi neden Avşar kızı? Yani bi Sevtap Parman’a neden parman kızı denmiyor ki? Bak merak ettim şimdi.

Portakalı saydım...

O değil de benim portakalı soyup, başucuma koymam gerekiyordu, yanlış yaptım. neyse...

kişi taze düştü.