Keller Eller

Baktım da, aralıkta hiç birşey yazmamışım bloğa. Bütün ay amelyatla uğraş dur gerçi. Doktora git, kontrole git, tahlil ver falan... Neyse ki 29 aralıkta başarılı bir burun amelyatı sonucu gerek görüntü gerek fonksiyon olarak 2011 model bir burna sahip oldum. 1.5 ayımı böyle yedim böyle içtim. İyi de geldi, kendime geldim.

Şimciiiik bağalım... Neler olmuş dünyadaaa... Tunus'ta isyan sürüyor, euro nun fiyatı 2 lira civarında, işsizl... ay dur napıyorum ya. ben böyle şeylerden bahsetmezdim. Ciddi değildim bloğun ismi zaten hacı. Ara ara ciddi olmak işe yarasa da, dur hele otur soluklan demi ama...

Ha aklıma geldi, bugün doktordan geldim mesela. Ameliyattan önce verdiğim tahliller için cildiyecimin tavsiyesiyle dahiliyeye yeni gittim. Adam "hhmmmm" dedi, "tıbbi olarak yapabileceğimiz fazla birşey yok". Hah işte o an sinema karesinden çıkmıştım resmen. Hani o ring deki hatun gibi oluverdim desem yeridir. Böyle sanki televizyondan emekleyerek çıkmışım da, televizyon da yüksekteymiş de, yere düşmüşüm de, kafam acımış gibi oldu. Sahi televizyonu tavana dayamanın alemi ne allahın cezaları ya. Hem ben niye ıslağım? Kendimi Samara ya fazla kaptırmıştım galiba. Altı üstü saçlarım biraz hızlı dökülüyordu ve birkaç sene sonra kel olma ihti... böhüüüü. Olm doktor tıbbi olarak yapabileceğimiz fazla bir şey yok dedi ya. Bir insanın doktordan en son duymak isteyeceği ifadeymiş abi bu. İçim acıdı ya. Uyanıkken kabuslar gördüm... Böyle her tarafımda kıllar çıkıyormuş da, saçlarım fırp diye içeri kaçıyormuş. Oyh... Kaçmalıydım buralardan. Ama nereye kaçıyon olm, yarın doktor kan tahlilleri verdi.

Çıktık doktordan, eczaneden ilaçları alacağız, doktor bir ilaç tavsiye etti. Eczacı sordu "bu ilacı saç dökülmesi iç..." lafını kestim hemen. "evet allahın cezası evet, lanet olasıca saçlarım dökülüyorlar." Aman yarabbim, çok utanmıştım. Alt yazıyı açık unutmuşum meğer, yoksa lanet olasıca diye hiç söylemem. Eczacı sen az dur ben senin ilacını biliyorum deyip 1972 model 5.5 kiloluk ingiliz anahtarıyla kafama 2 tane yerleştirince... sahi eczanede öyle bir ingiliz anahtarının ne işi vardı ki? kıllandım bak.

Yok yok, ingiliz anahtarı falan yok... Diyorum ya gözlerim açık kabuslar görüyorum diye. Eczane bedava saç taraması yaptı, sonucu da dermatolog abla (ki kendisi temizinden 185 boyunda, sarı saçlı gayet uç noktalarda bir ablamdı) gayet ikna edici bir tonla "makinenizin rezistansı kireçlenmiş" dedi. Annem bastı çığlığı, halbuki pahalı marka kullanıyorum diye... O an öleceğim sanmıştım, sonra dermo-ablanın kahkahalarıyla kendimize geldik, "ayol kuzum olur mu öyle şey allasen, şampuanını değiştirmen gerek...". Yarabbim ne kadar acı bir gün yaşıyordum, önce kel kalacağımı, sonra da yanlış şampuan kullandığımı öğrenmiştim. Tam ben bu utançla yaşayamam deyip kendimi camdan aşağı bırakıyordum ki, eczanenin rakımının -5 olduğunu, bizim de yoldan merdivenle aşağı indiğimizi anımsadığım gibi intihar planımı ertelemeye karar verdim. Oradan da bitkisel bir şampuan aldık. Bağalum, bir süre bu şampuanı kullanacağım. Etkilerini hep beraber göreceğiz.

Anlayacağınız kelleşme yolunda ilk adımı attım, doktordan acımasız gerçeği öğrendim. Detaylarla yine karşınızda olmayacağım. Manyak mısınız abi zaten? Kelleşmenin ne detayı var, saç dökülüyor işte? hadi canım hadi kapadık dükkanı. Bak hala...

art

Keller Eller yazısına 2 yorum yardırılmış.

23 Şubat 2011 15:11

işin aslı saçlarını bir süre kısa tutup badem yağı artı çam terebenti ile yıkarsan ( yıkamadan bir iki saat önce saçlarına sürüp sonra bitkisel şampuanı kullanırsın ) saçların kendini toplar =) yani tıbbi bir şey yoksa budur ...üzülmeye gerek yok çok şükür xD

23 Şubat 2011 20:11

kafamı düzenli olarak yağlıyorum hülyacım:) dökülme azaldı evet. sağolasın.

Yorum Gönder

Çok mecburi değilse küfür etmeyin. Bir de emoysanız yorum falan yazmayın. Yazacaksanız da düzgün bir Türkçe ile yazın. Olm vallaha anlamıyorum lan!

 

Kopi-Rayt!

Kopirayt da denmekte gerçi kendisine ama kullanım ve kıllanım koşulları sanki daha bir türkçe, daha bir bizden, senden benden geldi kulağıma ya da parmağıma...Buralarda bir yazıyı beğendiysen eşle dostla paylaşmaktan çekinme. Yok eğer, o yazının tamamımın veya bir kısmının senin olduğunu düşünüyorsan, veya içindeki bir öğenin senin olduğuna inanıyorsan, arkadaşım de ne iş? Haberleş benimle... Hacı ne iş diye sor bana. Bir sor neden diye... Belki de istemeden yaptım?! Öyle işte, aklına takılanı sor bana. Yazının altına yorum yap veya mail at. Mutluluğun resmini bulursan bana da forwardla hatta. Sahi o forward mailleri de hiç sevmem be... Ama mutluluğun resmi bir başka be cankanım... Yolla bana, forwardla... Unutma ama hemi?

Firefox güzel gösteriyor...

Bu site en iyi firefoxta görüntülenir. Evet yandaki abla kadar iyi bir şekilde görüntülenmese de, sitenin genel olarak bazı ayarları, görüntü hedeleri falan filan firefox ile daha bir cillop olmakta. Renkliler daha renkli beyazlar daha beyaz gözükmekte. Firefox evinizin tilkisi... Kullanın kulandırtın. Bu vesileyle eğer siteyi ziyaret ediyorsa pek sevgili fox-kızı Alexandra Ansgar(ki kendisi resimdeki apla)’a ve Avşar kızı Hülya Avşar’a da sevgilerimi sunuyorum. Sahi neden Avşar kızı? Yani bi Sevtap Parman’a neden parman kızı denmiyor ki? Bak merak ettim şimdi.

Portakalı saydım...

O değil de benim portakalı soyup, başucuma koymam gerekiyordu, yanlış yaptım. neyse...

kişi taze düştü.